Rize’de
Rize; denize paralel uzanan dağlarla çevrilidir.
Yüksek dağ eteklerinden doğan akar sular, birbirine paralel derin vadiler oluşturarak denize akarlar .
Dağların,2000 m yüksekteki orman sınırından sonra yaylalar kurulmuştur.
Yüksek dağ eteklerinden doğan akar sular, birbirine paralel derin vadiler oluşturarak denize akarlar .
Dağların,
Kaçkar Dağlarından yükseltinin kısa mesafede artması, yaylacılık etkinliklerine bağlı bir takım yayla yerleşim alanlarının ortaya çıkmasına yol açmıştır. .
Bu nedenle; Kaçkar Dağlarında, yayla yaşam kültürü ve sosyal yaşantı, artı bir değer olarak ön plana çıkmıştır.
Kaçkar sıradağlarının eteklerinde, Çamlıhemşin, Hemşin, ve İkizdere ilçelerinde yoğun biçimde yer alan yaylalar; doğal güzellikleri ve iyi korunmuş özgün mimarili sevimli evleriyle Rize'nin güzelliğine güzellik katmaktadırlar.
Prof. Karl Koch yaylalardaki bitki örtüsünü şöyle anlatmaktadır (1843):
"Renkler birbiriyle uyum içinde ve iç içeydi. Potentiell ' ler ve bezelye biçiminde yonca türlü mavi çan çiçekleri, scillen ve menekşeler, kırmızı ıtırlar, çayır kuşu pençesi ve çuha çiçeği, beyaz taşkıran otu türleri, açlık çiçeği, tahılımsı otlar,hatta yeşil Sıbbaldien ve sarı, kırmızı ve mor renkli pedikularis, doğa ananın en zevkli yeşillikleri içinde hoş çizimler örüyorlardı. Odun saplı dayanıklı bitkiler de sırtların yücelerine kadar sözü edilen bitkilere eşlik ediyorlardı."
İkizdere' de ; Anzer,Çağrankaya, Ovit,Varda, Gölyayla ve Cimil
Çayeli'nde : Hazende
Hemşin'de : Ambarlı
Çamlıhemşin'de : Ayder, Aşağı ve Yukarı Kavron, Elevit, Tirevit, Kale, Baş Yayla, Hacivarak, Palovit, Çaymakçur, Amlakit ve Samislat.
Gerek mimarisi ve gerekse gelenekleri bozulmamış çok sayıda yayla yerleşmelerinin diğer bir kaçı şunlardır:
Karos, Varap,Trovit,Başhemşin,Taşlı,Palovit, Hodeçur,Samisdal Pokut,Çat, Haçivanak, Karmik, Hemşin, Başyayla, Ortayayla, Verçenik, Avusor, Kaçkar, Hazindak, Çiçekli,Sal, Hazindağ, Çahperik,Kito, Karap, Gürmanuman, Varoş, Çermeşk, Dahter, Aşağı Faso, Yukarı Faso.
Bu yaylalardan Ayder, Aşağı-Yuları Kavron, ve Anzer (Ballıköy)Yaylaları; Turizm Merkezi ilan edilmişlerdir.
Altyapı hizmeti götürülen bu yaylalar; özellikle yaz aylarında yerli ve yabancı turistlerin uğrak yeri olur.
Altyapı hizmeti götürülen bu yaylalar; özellikle yaz aylarında yerli ve yabancı turistlerin uğrak yeri olur.
Yaylaya Çıkış Öncesi Hazırlıklar ve Yayla Yolunda:
Yayla çıkış zamanı; hava şartlarına bağlı olarak yağan kar miktarına ve karın tahmini kalkış zamanına göre tespit edilir. Genel de mayıs ayı sonu ile haziran başıdır.
Mezra:
Bazı köylerin"mezra"olarak adlandırılan geçiş yerleri vardır.Mezraların rakımları yaylalara göre daha düşük olduğundan kar erken kalkar.Nisan sonunda,Mayıs başında bu mezralara gidilir.Orada 15-20 gün kaldıktan sonra,köyden gelenlerle birlikte yaylaya çıkılır.
Hazırlıklar arasında, mısır öğütülmesi, at ve katır varsa semer ve eyerlerin gözden geçirilmesi, yiyecek, giyecek, hayvanların bağlanacağı, ip ve kazıklar sayılabilir.
Sığırların alınlarına ya da boyunlarına nazar boncuğu veya muska takılırdı.
Hayvanı olmayanlar yüklerini sırtlarında taşırlar.Taşıyamayanlar kiracı tutarlar.
Yük taşınması gayet eğlenceli olur. Köyün gençleri genellikle pazar günleri hep birlikte yüklerini alır sabah erkenden yayla yoluna koyulurlar. Belli yerlerde mola verir, dinlenir, açlıklarını giderir ve horon oynarlardı.
Hanlar:
Yaylaya çıkışlar genellikle iki gün sürerdi. Birinci günün sonunda hanlarda konaklanırdı. Hanlar: zemin katı kahvehane, üst katı da birkaç odadan ibaret bir otel niteliği taşırdı. Hayvanlar çok kalabalık olur ve ahırda yer olmazsa dışarıda yere çakılan kazıklara bağlanırdı. Hayvanlara hancının ot deposundan ot satın alınarak verilir, ayrıca içilen çay ve kalma masrafı olarak da hancıya belli bir miktar para ödenirdi.
Köççü:
Yaylada sürekli kalacak kişilerle birlikte, hayvanların götürülmesine yardımcı omak üzere bir kaç kişi de kafile de birlikte bulunurdu. "Köçcü" denilen bu kişilker, sığırları yaylaya çıkardıktan sonra orada birkaç gün kalıp tekrar geri dönerlerdi.
Yaylada Günlük Hayat:
Doğu Karadeniz insanı hem rutubetli sıcaktan korunmak, hem de hayvanlarını geniş yayla mezralarında otlatmak için; ormanların seyrekleştiği2000 m yükseklikteki dağlar arasındaki yaylalara çıkarlar.Yaylacılık çok eski yıllardan günümüze kadar devam eden bir gelenektir.
Doğu Karadeniz insanı hem rutubetli sıcaktan korunmak, hem de hayvanlarını geniş yayla mezralarında otlatmak için; ormanların seyrekleştiği
Yöre köylerinin arazi konumu hayvanlar için yeterli beslenmeye elverişli değildir.
Bu nedenle hayvanların daha iyi beslenmesi ve onlardan yeterince hayvansal ürünler (yağ,peynir,çökelek) elde edilmesi amacıyla yaylaya çıkılır.
Bu nedenle hayvanların daha iyi beslenmesi ve onlardan yeterince hayvansal ürünler (yağ,peynir,çökelek) elde edilmesi amacıyla yaylaya çıkılır.
Ancak 5-20 yıl öncesinin hareketli yayla yaşamı bugün artık görülmemektedir.
Çay tarımının yaygınlaşması sonucu köylerdeki araziler çay bahçelerine dönüştürülmüş, bu nedenle de hayvancılık azalmıştır. Hayvancılığın azalması sonucu yaylacılık da gittikçe yok olmaktadır. Her ne kadar gene yaylalara çıkılıyorsa da, yaşlılarımız o eski günleri yad ederken gözlerindeki ifadeden, sanki bir şeylerin elimizden kayıp gittiğini anlamamak mümkün değil.
Çay tarımının yaygınlaşması sonucu köylerdeki araziler çay bahçelerine dönüştürülmüş, bu nedenle de hayvancılık azalmıştır. Hayvancılığın azalması sonucu yaylacılık da gittikçe yok olmaktadır. Her ne kadar gene yaylalara çıkılıyorsa da, yaşlılarımız o eski günleri yad ederken gözlerindeki ifadeden, sanki bir şeylerin elimizden kayıp gittiğini anlamamak mümkün değil.
Bugün yaylaya çıkanlar iki grup altında toplanır. İhtiyaç dan dolayı çıkanlar ve Rize dışında yaşayıp anacak Rize ile bağlarını koparmayan yöre insanları.
Eski yılların özlemiyle tatillerini geçirmek, büyük kentlerin gürültüsünden kurtulmak ve doğayla baş başa kalmak için yaylalara çıkan gurbetteki Rizelilerin sayısının bir hayli olmasına karşın,ihtiyaçtan ötürü çıkanların sayısında belirgin bir azalma vardır.
Eski yılların özlemiyle tatillerini geçirmek, büyük kentlerin gürültüsünden kurtulmak ve doğayla baş başa kalmak için yaylalara çıkan gurbetteki Rizelilerin sayısının bir hayli olmasına karşın,ihtiyaçtan ötürü çıkanların sayısında belirgin bir azalma vardır.
Yayla hayatı Haziran başından Eylül ün ilk haftasına kadar sürüp giden üç aylık bir dönemi kapsar. Havalara göre bu süre azalıp, kısalabilir.
Yaylada günlük hayat çok erken başlar. Sabah erkenden kalkılıp, sığırlar sağılırdı. Sütün kaymağı alınıp kaymak kabında, kaymağı alınmış süt ise peynir kazanında biriktirilir.
Güneş doğarken hayvanlar çözülür ve yayıma bırakılır. Hayvanlar yayıma (otlak alanı) götürüldükten sonra ahırın gübresi temizlenir. Gübrenin temizlenmesinde ağzı geniş bir kazma ile, "süpürgelik" denilen dalları sert ve esnek yapıda olan bir cins çalıdan yapılmış ahır süpürgeleri kullanılır. Ahırın ortasında toplanan gübre, evin önünde uygun bir yerde biriktirildiği gibi sepetlerle çayırlık alanlara götürülüp serpilir. Bazen de günlük gübre ahırın iç duvar yüzeyine ya da taşların üzerine yapıştırılarak kurutulmaya bırakılır. Bir müddet sonra kuruyan gübreler "tezek" haline gelir. Bunlar odunu yanında ek yakacak olarak kullanılır.
Güneş doğarken hayvanlar çözülür ve yayıma bırakılır. Hayvanlar yayıma (otlak alanı) götürüldükten sonra ahırın gübresi temizlenir. Gübrenin temizlenmesinde ağzı geniş bir kazma ile, "süpürgelik" denilen dalları sert ve esnek yapıda olan bir cins çalıdan yapılmış ahır süpürgeleri kullanılır. Ahırın ortasında toplanan gübre, evin önünde uygun bir yerde biriktirildiği gibi sepetlerle çayırlık alanlara götürülüp serpilir. Bazen de günlük gübre ahırın iç duvar yüzeyine ya da taşların üzerine yapıştırılarak kurutulmaya bırakılır. Bir müddet sonra kuruyan gübreler "tezek" haline gelir. Bunlar odunu yanında ek yakacak olarak kullanılır.
Yaylacının günlük işlerinin başında, sağılan sütü değerlendirmek gerekir. Peynir kazanında toplanan kaymağı alınmış süt, belli bir kıvama geldiğinde peynir yapılır. Peynir suyu kaynatılarak tülbentten yapılmış minci torbalarına dökülerek süzdürülür. Bu şekilde elde edilen peynir ve minci tuzlandıktan sonra peynir ve minci kaplarına konulur. Kaymak kabı dolduğunda yayık yapma zamanı gelmiş demektir.
Yayık vurma işi için yaylacı, diğer komşuları yardıma çağırır. Genellikle her yaylada ortak olan birkaç yayık bulunur. Atma türkülerle şenlenen yayık evinde elde edilen yağ, yıkanıp tuzlandıktan sonra yağ kaplarına basılır , o gün için hazırlanan yemekler yenilirdi.
Yayık vurma işi için yaylacı, diğer komşuları yardıma çağırır. Genellikle her yaylada ortak olan birkaç yayık bulunur. Atma türkülerle şenlenen yayık evinde elde edilen yağ, yıkanıp tuzlandıktan sonra yağ kaplarına basılır , o gün için hazırlanan yemekler yenilirdi.
Sığırlar ikindiden sonra yayımdan toplanarak eve getirilir ve bağlanırdı. Sisli havalarda sığırların yerini tespit etmede bir kolaylık sağlamak için boyunlarına orta büyüklükte çıngırak takılır. Çıngırak takma adeti aynı zamanda kurt gibi yabani hayvanları da ürkütmeye yöneliktir.
Otlar azalmaya başlayınca, otlak alanların bir bölümü, geçici bir süre hayvanların girmesine yasaklanırdı. Yaylacıların ortak kararı ile alınan ve 20-30 gün süren bu yasaklama adetine "Koru" denilirdi. Korunun sona erdiği, bir gün önceden her eve duyurulur, ertesi sabah bütün yaylacılar hayvanlarını, koru süresince biraz daha yeşeren bu otlağa götürülürdü. Buna da "Koru Bozmak" denirdi.
Korunun bozulması yaylacılara endişe ile karışık bir heyecan verirdi.Çünkü sığırların tek bir alanda toplanması,hayvanların biri biriyle kapışması tehlike oluşturmaktaydı.
Korunun bozulması yaylacılara endişe ile karışık bir heyecan verirdi.Çünkü sığırların tek bir alanda toplanması,hayvanların biri biriyle kapışması tehlike oluşturmaktaydı.
Ot Biçimi:
Yayla hayatının en hareketli dönemidir.Temmuz ayının sonlarına doğru otlar iyice büyüyünce, dere ve ırmaklardan arklar açarak çayırlıklara verilen su kesilir.Bundan gaye otun çürümesini önlemek ve biçmeyi kolaylaştırmaktadır. Ağustos ayına gelindiğinde otlar biçilecek seviyeye gelmiş olur. Ot biçimi için güneşli günler tercih edilir. Çayırlıkların düzgün olan kısımlar tırpanla "kerendi", taşlık ve çok dar alanlar ise orak ile biçilir. Genellikle tırpan işi erkeklerce, orak ise kadınlarca yapılırdı. Ot biçme zamanlarda köylerden yardıma gelinirdi. Yağmura karşı bir yarış sürer bu dönemde. Biçilen otlar güneşte kurumaya bırakılır. Kuruyan otlar "Gelberi" denilen ağaçtan yapılmış dişli bir aletle kümeler halinde bir araya getirilir. Küme halinde kuru ot el yardımı ile sarılarak "Güvel" ya da "Sarma" denilen küçük demetlere ayrılıp ot depolarına taşınırdı. 5-6 güvel bir ot yükü olarak nitelendirilir. Otluğun verimi yük hesabı ile yapılırdı. Gündüz ot biçme gece eğlencelere dönerdi.Ot biçme işini bitirenler tekrar köye dönerler. Bir süre sonra yayla eski sükunetine döner.. Biçilip depolanan kuru ot, yaz başı ve güz dönemlerinde havaların soğuk ve yağışlı gitmesi ya da otların azalması halinde ek yiyecek olarak hayvanlara verilir.
"Güz Köçi" diye adlandırılan yayla dönüşü Eylül ayının ilk haftalarına rastlar.Otların sararması ve havaların soğuması ile birlikte yaylacılar tekrar mezra ve köylere döner.
"Güz Köçi" diye adlandırılan yayla dönüşü Eylül ayının ilk haftalarına rastlar.Otların sararması ve havaların soğuması ile birlikte yaylacılar tekrar mezra ve köylere döner.
Yayla şenlikleri (Kavran'da Vartivor):
Kavran; halk diliyle (Kavron) Doğu Karadeniz Bölgesi’nde Kaçkar Dağları’nın eteğinde şirin bir yayla dır. Rize’nin Çamlıhemşin ilçesinden, Ayder yolu üzerinde araba ile ulaşım sağlanan Kavran ;geçmişte sadece yayla iken günümüzde hem yayla, hem de tatil beldesi görünümündedir.
Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yaz aylarına rastlayan çeşitli "Yayla Şenlikleri" geçmişten günümüze halen sürdürülmektedir.
Vartivor;halk arasında “Yayla Ortası” olarak da bilinen yörenin en önemli şenliklerindendir. Vartivor; zaman olarak, yayla döneminin tam ortasında rast gelmektedir. “Çürük Ortası”, “Yayla Ortası”, “Okçular”, "Gül Bayramı", "Ot Bayramı" anlamına gelen “Vartivor” olarak adlandırılan bu şenlikler ;yayla süresinin belli dönemini yansıtmaktadır.
Kutlamaların dinsel bir yönü olduğuna dair bir belgeye rastlanmamıştır. Ancak ; bazı belgelerde “ Hemşinliler Hıristiyan adetlerini muhafaza edip, Vartevor Yortusu Günü hepsi de kiliseye gider.”ifadesi kullanılmaktadır.
Bu dönem, köylerde işlerin azaldığı, sıcaklık ve nem oranının arttığı, Ağustos ayının ilk on beş gününü kapsamaktadır. Yörede yaşlıların kullandığı “Köy Hesabı” ya da “Ay Takvimi”, Hicri gün hesabıyla 20-22 Temmuz’da başlamakta, on beş gün sürmektedir. Genellikle de yaylaların en kalabalık olduğu, ot biçme işlemi sonrasına rastlar.
Vartivor ; eskiden temmuz sonları, ağustos başlarında Ergenekon dolaylarında dağlarda yapılıyordu. Şimdi aynı görkemiyle, aynı tarihlerde Hemşin yaylalarında yapılmaktadır.
Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yaz aylarına rastlayan çeşitli "Yayla Şenlikleri" geçmişten günümüze halen sürdürülmektedir.
Vartivor;halk arasında “Yayla Ortası” olarak da bilinen yörenin en önemli şenliklerindendir. Vartivor; zaman olarak, yayla döneminin tam ortasında rast gelmektedir. “Çürük Ortası”, “Yayla Ortası”, “Okçular”, "Gül Bayramı", "Ot Bayramı" anlamına gelen “Vartivor” olarak adlandırılan bu şenlikler ;yayla süresinin belli dönemini yansıtmaktadır.
Kutlamaların dinsel bir yönü olduğuna dair bir belgeye rastlanmamıştır. Ancak ; bazı belgelerde “ Hemşinliler Hıristiyan adetlerini muhafaza edip, Vartevor Yortusu Günü hepsi de kiliseye gider.”ifadesi kullanılmaktadır.
Bu dönem, köylerde işlerin azaldığı, sıcaklık ve nem oranının arttığı, Ağustos ayının ilk on beş gününü kapsamaktadır. Yörede yaşlıların kullandığı “Köy Hesabı” ya da “Ay Takvimi”, Hicri gün hesabıyla 20-22 Temmuz’da başlamakta, on beş gün sürmektedir. Genellikle de yaylaların en kalabalık olduğu, ot biçme işlemi sonrasına rastlar.
Vartivor ; eskiden temmuz sonları, ağustos başlarında Ergenekon dolaylarında dağlarda yapılıyordu. Şimdi aynı görkemiyle, aynı tarihlerde Hemşin yaylalarında yapılmaktadır.
Rize’nin Çamlıhemşin ilçesi Ayder yaylalarından biri olan Kavran’da;
Vartivor, günümüzde de geçmişte olduğu gibi aynı görkem ve ihtişamla kutlanmaktadır.
Yayla halkı ; kuşaktan kuşağa taşıyarak günümüze aktardığı Vartivor’u, şöyle anlatmaktadır ; “Hayvanlarımız otlasın, katığımız bol olsun diye yaylaya çıkarız. Yazın köydeki işler ağustos başlarında işler bitince toplanır, Vartevor yapmak için yaylaya çıkarız.
Vartevora giden köylüler, en güzel giysileri giyerek sabahın erken saatlerinde yola çıkarlar,Tulum çalıp, atma türkü söyleyerek, horon oynayarak, yaylanın yolunu tutarlar. Köyden yaylaya tulum eşliğinde büyük bir coşkuyla gelenlere “Vartevorcu” denir.
Yaylada, her evde yaylacı tabir edilen , katık yapan bir kişi ve sığırları otlatan bir çoban bulunur.
Yaylacılar, köyden gelen Vartivorcuları büyük bir heyecan ve sevinçle karşılarlar.Vartevor cu lar la yaylacılar yaylada eğlenirler, çalışmanın yorgunluğunu üzerlerinden atarlar, gece sabahlara kadar tulumla horon oynar, içki içip tabanca atarlar”. Bu coşku yaylada on beş gün sürer.
Bu gün şenlikler ciddi bir organizasyon çerçevesinde kutlanmakta, kutlamaların düzenli yapılması için Kutlama Komitesi oluşturulmaktadır. Vartivor, günümüzde de geçmişte olduğu gibi aynı görkem ve ihtişamla kutlanmaktadır.
Yayla halkı ; kuşaktan kuşağa taşıyarak günümüze aktardığı Vartivor’u, şöyle anlatmaktadır ; “Hayvanlarımız otlasın, katığımız bol olsun diye yaylaya çıkarız. Yazın köydeki işler ağustos başlarında işler bitince toplanır, Vartevor yapmak için yaylaya çıkarız.
Vartevora giden köylüler, en güzel giysileri giyerek sabahın erken saatlerinde yola çıkarlar,Tulum çalıp, atma türkü söyleyerek, horon oynayarak, yaylanın yolunu tutarlar. Köyden yaylaya tulum eşliğinde büyük bir coşkuyla gelenlere “Vartevorcu” denir.
Yaylada, her evde yaylacı tabir edilen , katık yapan bir kişi ve sığırları otlatan bir çoban bulunur.
Yaylacılar, köyden gelen Vartivorcuları büyük bir heyecan ve sevinçle karşılarlar.Vartevor cu lar la yaylacılar yaylada eğlenirler, çalışmanın yorgunluğunu üzerlerinden atarlar, gece sabahlara kadar tulumla horon oynar, içki içip tabanca atarlar”. Bu coşku yaylada on beş gün sürer.
Vartivorcusu gelmeyen yaylacının, vartivoru hüzünlü geçer. Köyden vartivorcusu kalabalık gelen yaylacı gururlanır başı dik gezer.
“Eskiden işler bitince köylüler, sabah namazıyla yola çıkardı. Türkü söyleyerek, tulum çalarak, Vice (Çamlıhemşin ilçesi) dibine gelir,orada mola verir, yemek yer, tekrar yola koyulurdu. Ayder’de bir gece boş ambarlarda yatar, sabaha kadar tulum çalar, horon oynardı.Oradan tekrar hep birlikte yola koyulur, öğleye doğru tüfek ata ata yaylaya girerdi. Yaylanın düzünde hemen horonu kurulurdu.Gece de sabahlara kadar lamba, lüks ateşiyle horon oynanırdı.On-on beş gün böyle devam ederdi.
Genç kızlar, delikanlılar en güzel elbiselerini giyerek Vartevora gelirler. Sevdalıklar da vartevorda başlar, orda büyürdü. Genç kızlar, delikanlılar sevdalarını atma türkülerle yine dile getirirlerdi”.
Genç kızlar, delikanlılar en güzel elbiselerini giyerek Vartevora gelirler. Sevdalıklar da vartevorda başlar, orda büyürdü. Genç kızlar, delikanlılar sevdalarını atma türkülerle yine dile getirirlerdi”.
Vartivor da türkü söyleyip horon oynamanın yanı sıra, yaylanın belli yerlerine (Mezovit, Ovidin Düzü) gezintiler düzenlenmektedir. Bu gezilerde yemekler yenilir, genç kızlar ve erkekler yakan top oynar, delikanlılar balığa gitmektedirler. Şenliklerin en önemli kısmını horon oynamak için toplanan gruplar oluşturmakta, kızlar ve erkekler ayrı ayrı ya da birlikte oynar ve birbirilerine mani söylerler.. Horonlar yayla halkının yaptığı çardaklarda veya büyük düzlüklerde oynanmakta, horon en önemli kısmını horon esnasında atılan silahlar oluşturmaktadır.
Vartivor da “Hoşmeli” ve “lokum” gibi özel yiyecekler yapılmakta, yayla nüfusu iki üç misli artmaktadır.
Yayla evleri:
Yayla evleri; genellikle yaşlı ve tecrübeli, katık (yağ, peynir, minci vb.) yapmasını iyi bilen ebe ile hayvanlara çobanlık yapabilecek on-on beş yaşlarında kız ya da erkek çocuktan oluşan iki kişilik evlerdir. Köylerdeki yerleşim dağınık olmasına karşın, yayla evleri birbirine çok yakındır.
Yayla evleri; genellikle yaşlı ve tecrübeli, katık (yağ, peynir, minci vb.) yapmasını iyi bilen ebe ile hayvanlara çobanlık yapabilecek on-on beş yaşlarında kız ya da erkek çocuktan oluşan iki kişilik evlerdir. Köylerdeki yerleşim dağınık olmasına karşın, yayla evleri birbirine çok yakındır.
SONUÇ:
Vartivor geçmişte olduğu gibi günümüzde de halkın toplumsal ve psikolojik birçok gereksinimine yanıt vermektedir.
Bir kültürel olgu toplumda işlevsel olduğu sürece varlığını gösterir ve kuşaktan kuşağa aktarılır.
Vartivor yıl boyunca durmadan dinlenmeden çalışan yöre halkının; buluşma, kaynaşma yeridir. Sadece köyde yaşayanlar değil, büyük kentlere göç eden yöre halkı da vartivora gelmek için büyük bir gayret göstermekte, işlerini vartivora göre ayarlamaktadır.
Vartivor yorgunluğun atıldığı, hasretin giderildiği, eğlenme, kaynaşma yeridir. Duygu ve düşünceler en güzel ve çarpıcı olarak türkü yoluyla vartivorda dile getirilir. Sevgililer sevgilerini, kırgınlıklarını, komşular beklentilerini, dargınlar yergilerini, gurbetçiler özlemlerini anlatır türkülerle. Bu nedenle şenlik bir anlamda da iletişim işlevi görüp, bireyi bilinç altına ittiği sıkıntılardan uzaklaştırıp, ruhsal doyuma ulaştırmaktadır. Birbirleriyle karışıp kaynaşan halkın ilişkilerini güçlendirmekte, toplumsal düzeni sağlamlaştırmaktadır.
Vartivor şenliklerinin yukarıda anlatılan işlevlerden dolayı, biçimde değişime uğrasa da içerikte amacını koruyarak, kuşaktan kuşağa aynı görkem ve ihtişamla kutlanacak,Kavran Yaylası daha uzun yıllar şenliklere ev sahipliği yapacaktır.
Yayla Dönüşü:
Yaylada kalış süresi ortalama 3 aydır. Ağustos ayı sonunda soğuklar başlar, otlar tükenmeye başlar. Bu nedenle de Ağustos ayı ortalarından itibaren "güz goçü" hazırlıkları başlar."Göççüler" çıkışta olduğu gibi yayla dönüşüne de yardımcı olmak amacıyla tekrar yaylaya gelirler. Yayla boyunca elde edilen hayvansal ürünler (Yağ, peynir, çökelek) çıkışta olduğu gibi sırtla yada at ve katırlarla köye indirilmeye başlanır.
Yayla çıkış tarihi köy heyetince belirlenir. Ancak dönüş serbesttir. İsteyen istediği zaman köye iner. Yayladan köye inerken mezrası olanlar çıkışta olduğu gibi mezraya iner. 10-15 gün orada kalırlar. Bunun yanı sıra köyde yeterince otlağı olmayanlar bir süre daha yaylada kalırlar.Dönüşte yayladan ayrılmanın etkisiyle buruk bir hareketlilik vardır. Yaylada kalacak birkaç eşya gerektiği gibi yerleştirilir, köye indirilecek hazırlanır. Yayladan tek tek inenler olduğu gibi, birkaç ailenin birlikte indiği de olur.Uzak yaylalardan inişler,çıkışta olduğu gibi iki aşamadır "gecelik yeri"nde bir gece konakladıktan sonra inilir.
Kaynakça:
Tarım ve Köy Dergisi'nin 127. sayısı Ziraat Yük. Müh. Oğuz Tuna'nın :
Kavran'da Vartivor, Gülşen BALIKÇI,
Folklor Araştırmacısı, Kültür Bakanlığı Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü
hayde Rize’ye
Ana Sayfasına
dönmek için aşağıdaki linki tıklayın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder